22 Ekim 2025 Çarşamba

Benimle hizalanan herkese sonsuz teşekkürlerimle.

Hepiniz iyi ki vardınız ve ben bugünkü halime geldim.

Bazılarınızla yollarımız sapaklarda ayrılsa da, bir gün bir şekilde görüşmemiz gerekiyorsa görüşeceğiz.


7 Ekim 2025 Salı

 “Yaşamında en zor işin, kendi yolunu yürümek olacak — ve ilişkin olan, önem ve değer verdiğin kişilere, bunu anlatmak.” 

*Oruç Aruoba / De ki İşte

30 Eylül 2025 Salı

 Beraberce susmaya o kadar ihtiyacım var ki!

Sende kendimi görmeye. Bu bir kadının bir erkeğe duyduğu his gibi değil. İçimdeki şey daha ilahi bir yerden akıyor gibi. Allah ne güzel yaratmış her bir canlıyı ve bir tanesi de sensin gibi. Susmaya ihtiyacım var ve seninle susacağımı biliyorum. 

Bir yoldaşlık ve yolda olma hali.


"Baktığın Benim, Gördüğün Sensin"

#Mevlana

26 Eylül 2025 Cuma

 Bugün sabah ezan vaktiyle seni gördüğüm bir rüyamdan uyandım.

sevgim o kadar güzeldi ki, sevgin o kadar güzeldi ki...!

elini bile tutmadan. sana hiç dokunmadan. 

konuşulmuş bir kaç kelimenin ötesinde...

çay içerek, 

gündelik telaşların içinde, 

annenin yüzünde seni görünce,

o sessiz hareketlerde...


öyle masum bir yerden seviyorum seni. 

sorgusuz, beklentisiz, adım adım...

seni bir bedene bürümeden,

çok ilahi bir yerden,

kısa cümlelerle seviyorum!


demek geldi içimden.



9 Temmuz 2025 Çarşamba

 Herkes için iyi olmaktan yoruldum. 

Kendime karşı da aynı şefkati ve iyiliği vermeye niyet ediyorum. 

29 Ağustos 2024 Perşembe

 Her yasın kendine göre bir süresi var.

Her şey yolunda aslında. 

Ama içimde bir yas hissi var birkaç gündür.

Özlem duyduklarım, aklımın birer köşelerini zapt etmiş gibi.


Babamı özledim en çok...

Onu kaybettiğimden beri, ölümün tokatını yaşıyorum.

Her şeyin çaresi varmışta, ölümün yokmuş.

3 yıldır ağzımdan en çok çıkan cümle "hamdolsun sağlığım yerimde" veya "sağlığın yerindeyse şükür et".

Bunu anlamam için babamı kaybetmem gerekiyormuş.


Öldüğünden beri rüyamda bile görmedim onu. 

Çoğu insan; ev, araba, iş isterken, benim istediğim tek şey, onu rüyamda da olsa görebilmek. 

Başka bir şansım yok çünkü! 


O benim kahramanım

O benim arkadaşım

O benim babamdı.






Daha çok erken...

Henüz saçlarımı taramadan,
Yüzümü okumadan.. 
Son kez koklamadan..

Bugün değil!
Henüz değil!

Lütfen oralarda ol,
İyi ol ve benim için yaşa..




 Ben unutmadım!


#aynam


Benim cılız,
 sevdalı,
 titrek,
 yalnızlaştırılmış sesimi
senin vicdanından başka kimse duyamaz zaten.

2 Ocak 2018 Salı

Mektuplar / aynam' a 1

- “Kendimde seni, sende kendimi görmek… Aynı şeyleri aynı yaşlarda öğrendiğimizi, öğrenmek…

Ne kadar sen gibiyim değil mi? Bir de ben hiçte senin söylediğin gibi değilim! Ancak senin gibiyim!..”



-“Şu aralar içinde bulunduğum halden dolayı, kendime bile yabancı geliyorum. Bir daha asla eskisi gibi olmayacağımı içten içe bilmem de cabası.

Hevesimin son kıyısında parmak uçlarımda durup, bir ileri bir geri sallanıyorum sanki. Çevremde insanlar olsun istiyorum. Ama saçma muhabbetlerini dinlerken, avaz avaz bir durun, bir susun diye bağırmayı istememek istiyorum.

Ve kimsenin sakat bacaklarına sarılmadan yürümek… Tiksiniyorum biliyor musun. Kimsenin bana dokunmasını, gülümsemesini, beni sevmesini istemiyorum. Yaralarıma dokunmasın, uzak kalsın böyle. Kimseyi sevmek de istemiyorum. Hevessizim. Kaybettiğim bu oldu. Kendime yabancıyım bu günlerde.Hala kabullenemiyorum yeni halimi.

Öyle işte..

* Öğreneceği şeyleri kabullenemezse diye korkan kız…”



-“Evrensel kanunların varlığını sorgulayan ya da inanılmaz gelen tesadüflere örnek arayan birileri olduğunda artık seni göstereceğim.

Diyeceğim ki bu kız benim için beş dakikalık biri daha fazlası değil. En fazla bir çay içilecek biri!..

Bu kız benim suratıma tokatlar indiren biri, yazmayı bırakmamın sebebi olacak olan kişi belkide diyeceğim. Ve biliyor musun bunun için seni kimse suçlamayacak.

Yaraların, tek başına duruşun, gidip gelen kararların ve hepsinden önemlisi kendine yabancılaşman konusunda söyleyecek çok şeyim var. Ama biliyor musun? Hiç gerek yok!

…ki sen zaten hepsini biliyor olacaksın.

Bunca konuşan varken söz verir misin benimle aynı şeylere susacağına? Ve en önemlisi benim samimiyetime inanacağına?…”



-“ben şu an kimsenin samimiyetine inanmak istemiyorum. Bu sen olsan dahi. Bir gun gelecek inanmaya hazır hissedeceğim belki. Ama şimdi değil. Yalnız biliyor musun? Seninle susabileceğimi biliyorum. Bu farkındalık nasıl oluyor bilmiyorum, ama sanki sen önüme iki yol koysan, ben senin içinden geçen yolu kendim seçeceğimi biliyormuşum gibi. ”

Dedim…

Onu ilk gördüğümde ilk kez gezmeye İstanbul'a gelmiştim yakın bir arkadaşımla. B’ nin tanıdığı Blogger lardan biriydi. 5 dakika uğrayıp kacacakti. :) ama biz 3 gün beraber gezdik ve dolaştık. (Sonraki 2 yıl boyunca her İstanbul gezimde vazgeçilmezim oldu.)

5 dakikalık bir çay iciminde, kendimizi birbirimizin içinde gördük. Bu garip hissi tarif etmem mümkün değil. Sanki kendimi, kardeşimi, babamı, kaybedip kazandıklarımı, cennetimi onun içinde gördüm. Bizim birbirimize ayna olmamız için 5 dakika yetmisti.

Onunla çok mutlu olabilirdim. İşte… aramızda bir çok ama vardı. En yakin arkadaslarimdan birisi ondan hoşlanıyordu. (Ve ben onun benim bir şekilde kaderim olduğunu, ilk gördüğümde biliyordum.) Bir yıl sonra arkadaşım onu unuttu. Ama bu defa ben tabularima yenik düşüp ailesinin beni istemeyebilecegini düşünüp, tek basima karar aldım ve ondan uzaklaştım. Hep hayatimda biri varmış izlenimi yarattım. Biz birbirimize geç kalmışlık hissinden hiç kurtulamadık. O hazırken ben degildim. Ben hazırken onun evleneceğini öğrendim.

İlk mektup arkadaşıma

Galata kulesine ilk ve tek çıktığım adama selam olsun.

#sevdigimkonusmalar

24 Şubat 2015 Salı

27 Şubat 2014 Perşembe

MEKTUPLAR / GELECEK OLANA


Onlarca kelime uladım bir diğerine. Biriktirdim, türettim, tükettim. Tıpkı hayatlarımıza giren insanlar gibi...

Sana da öyle gelmiyor mu? Sanki dünyada var olan her şey, ölümüne hazırlık olsun diye yaşatılıyor. Bu sırf sistemin bize sunduğu yada çağımızın "tüketim toplumu" olarak adlandırılmasının ötesinde bir ifade sanki...

Önceden yaşlıların ne kadar huysuz olduklarına şaşırırdım. Bu tıpkı annelerimizin "anne olunca anlarsın" sözü gibiydi. Eveveyn olunca anlıyordun. Tahammül sınırının o üst eşiği bir kez aşılınca, giderek huysuzlaşıyoruz yaşımıza başımıza bakmadan, değil mi? Gözlerimiz neden insanlara bu kadar körleşiyor dersin? Her birimizin ödediği bedel diğerlerinin en büyüğü, hep bir sınanma ve kurban halleri...

Ben seninle tüm bunlardan fazlası olmak istiyorum. Yaşadığımı hissetmeyi, keşfedecek yerleri görmeyi, okunacak kitapları okumayı istiyorum. Ben seninle aynı kitap - olay - ev - davranış - kelime üzerine dakikalarca sohbet edebilmek istiyorum.
Sende biliyorsundur: dünyadaki her kadın - erkek bedenimizi uyarabilir. Ama ben, beynimi uyarmanı istiyorum...

Seninle ilgili sana özel bir şeyler var bu dünyada. Tepkilerini merak ediyorum. Kelimelerinin ağzından çıkarken ki vurgularını, sınırlarını, hırslandığın ve konuşmaktan keyif aldığın konuları. hatta sarhoş olduğundaki sözcüklerini yuvarlayışını bilmek istiyorum.

Bunca zaman geçti...
 Kendime ve başka insanlara bir şeyler katabilmek amacıyla sosyoloji okudum.   
Beklediğim tam olarak neydi bilmiyorum. Ama vakti saati gelince hayatıma gireceğine inandım. Bir şekilde öngörülemez ve vazgeçilemez şekilde geleceğin günü bekledim.

Diğer insanlardan çok da farklı beklentilerim yok aslında. Hatta bir parça daha az bile diyebilirim. Senden verebilebileceğinden daha fazlasını istemiyorum ben. Zaman mıdır, yaşanmışlıklar mıdır, adını tam çıkartamıyorum ama beklentilerimizi küçültmeyi öğreniyoruz gün geçtikçe.

Adın alnımın tam ortasına bağdaş kursun istiyorum. Aynı sofrayı bölüşmek, cümlelerini tamamlamak, Sana sevdiğim kitaplardan metinler okumak istiyorum.

Senin elimi tutacağın,
senin nefesimi hissedeceğin,
senin yürüyeceğin yollarda başka adamlar yürümesin.

Bilmelisin ki, koynunda yarınlarım var!

'' Dokunamadığım, göremediğim dindiremediğim bir acı taşıyor yüreğim... 
Biraz yalnızlık, biraz hüzün, biraz çaresizlik.."

* Hz.Mevlâna

18 Ocak 2014 Cumartesi


Seninle her şeyden, bir fazlası olmak istiyorum. 
Dünyadaki her kadın/erkek bedenimizi uyarabilir. 
Ama ben, önce beynimi uyarmanı istiyorum!





Tanıştığı adamları sıfatlara sokmaya çalışmaktan yorulan bir kadının ihtiyarlığı var üzerimde.
Sessiz bir çığlık gibi boğazımı sarıp sarmayan ve huzuruyla beni deliye döndürecek zamanlar yaşıyorum bazı bazı. Ağır, aksak giden zamandan hoşlanmıyorum bu aralar.


Geçte olsa anlamıştım! 
Sonuçlarından çekindiği için kimseye ihtiyacı yokmuş gibi davranıyordu.




4 Aralık 2013 Çarşamba



"Bir Elif gibi yalnızım..Ne esrem var, ne ötrem..Ne beni durduran bir cezmim,Ne de bana ben katan bir şeddem var..Ne elimi tutan bir harf, ne anlam katan bir harekem..
Kalakaldım sayfalar arasında..
Bir okuyan bekledim, bir hifz eden belki..
Gölgesini istedim bir dostun med gibi..
Sızım Elif sızısı.."

demiş bir gün Şems...

9 Kasım 2013 Cumartesi


İşte dil bu,
yetmedi ki anlatmaya...

"gitti işte dede ne bileyim, 
bileti varmış demek ki.
yanmasın diye herhalde"

* Leyla ile Mecnun


Öyle olsun,
Uğurlu olsun, 
Uğurlar olsun.



Artık aynaların birbirini göstermediği bir yerdeyiz ikimizde.

Artık "biz" için çok geç.

6 Kasım 2013 Çarşamba


"Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin."

* Şems-i Tebrizi

24 Eylül 2013 Salı

Ne yüzün başkalarının karelerinde olsun, ne de geleceğin başkalarının kaderlerinde!

26 Haziran 2013 Çarşamba


Beni evime bırakıyordu.

-"eve geldiğimde ışığın yanıyor olması çok güzel" dedim.

O ise:
- Işığı yakanın kim olduğu daha önemli" dedi.

Ben bir evde huzuru bulurken, o huzuru bir insana endeksliyordu.

Farklıydık.
Mutsuz insanlara olan zaafım, beni ona çekiyordu.


Hayat; neden beni mantık evliliği yapmam konusunda bu kadar ısrarcı davranıyor, hiç anlamıyorum.
Korkuyorum.



25 Haziran 2013 Salı


Beni herkesten koruyabilirdin.
Ama kendindende korudun.

İşte bu en kötüsüydü!

28 Mayıs 2013 Salı


“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.”


* Tezer Özlü

24 Mayıs 2013 Cuma

23 Mayıs 2013 Perşembe


Miladım..!
Zamana uyum sağlamış,
Kırmızı ışıkta birbirini bekleyen iki insanız biz.

Senin içinde bir sürü sokaklar var..
Bir çok insanın fark etmeden geçip gittiği yerlere, benim seviniyorum..
Yokluğunda vatanına hasret insanlara dönüşüyorum
Öyle özlüyorum ki, bir görsem eğilip öpeceğim sanki tenini..
Seni düşündükçe eski şehir mahallelerine benziyorsun zihnimde.
Eski evimizi andırıyor her bir boşluğun..

Dudaklarına bakıyorum..
İnce ve uzun…
Bakarken kayboluyorum..

Bil ki benim için, koynunda uykular saklıyorsun bilmeden.
Boynun huzur..
Rüyalar görüyorum.
Boynun tutku sarmaşığı..

Gözbebeğime saklan sevdiğim.
Kirpiklerimde sana özenim.
Gel..

Adam!
Uyuma!
Taşırmadan usul usul çizmek istiyorum seni hücrelerime..
Bu gece bizim olsun..

21 Mayıs 2013 Salı


Şu aralar tüm yazılarım yapboz parçaları gibi.
Kısa cümleler halinde bekleşiyorlar. 
Bende bekliyorum, neyi beklediğimi bilmeden...




"Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabalardır. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar.

Ancak ikisi de sürekli avlanmış, taciz edilmiş ve yanlış bir şekilde obur, sapkın, son derece saldırgan ve hasımlarından daha az değerli olarak tanımlanmıştır. Hem vahşiliği hem de ruhun vahşi yanlarını yok eden, içgüdüsel olanın soyunu kurutan ve arkada hiç iz bile bırakmayanlar için, ikisi de birer hedef haline gelmiştir. Kurtların ve kadınların kendilerini yanlış anlayanlar tarafından yok edilmesi çarpıcı bir benzerlik taşır."

* Clarissa P. Estés

27 Nisan 2013 Cumartesi


“Biliyor musun Olric, benim birçok dostum var.”

“Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var.”

* Oğuz Atay 

Allah beteri ile sınamadan önce, diğerini hep en acısı sanıyorsun. 



Her bıçak kendi kınına keskin gelir.




‎"Benim çıkarım ne?" İnsanların düşündüğü bu. Eğer bir ürünü satarak para kazanıyorsa, kendi gelirini tehlikeye atacak benzer ürünü satan diğerleriyle savaşacaktır. Bu yüzden insanlar dürüst değildir ve birbirlerine güvenmezler. Biri gelip de size derse: "Tam aradığınız evi buldum." O bir satıcıdır. Bir doktor "Böbreğinizi almalıyız." dediğinde, bunu yatının parasını ödemek için mi, yoksa gerçekten böbreğimin alınması gerektiği için mi dediğini bilmem mümkün değildir. Parasal sistemde insanlara güvenmek zordur. Eğer dükkanıma gelirseniz ve desem ki: "Bizdeki lamba güzel ama yan dükkanda daha iyisi var." İş hayatında uzun kalamam. İşler yürümez. Ahlaklı davranırsam, işler yürümez. Bu bağlamda "Sanayi sektörü insanlığa hizmet etmektedir." derseniz, bu doğru olmaz. 

Ahlaklı olmaya güçleri yetmez; çünkü yok olurlar. Şu anda geçerli olan sistem insanların yararı için tasarlanmamıştır. Eğer hala anlayamadıysanız, insanları önemseselerdi, ortada taşeronlar olmazdı. Endüstri umursamaz. İnsanları işe almalarının sebebi henüz otomasyona geçmemiş olmalarıdır. Terbiyeden ve ahlaktan bahsetmeyin, gücümüz yetmez ve iş hayatında kalamayız.


Jacque Fresco - Zeitgeist

İçimde bir şeylerin iyiye gideceğine inanan kadın gitti.
Geriye gerçekler kaldı.

Asıl üzüldüğümse şu an ki halimi kabullenişim.
İçimde acı yok, hüzün yok.
Boşluk gibi.
Ne olacaksa olsun halleri.

Değiştiremeyeceğim şeyler için üzülmekten vazgeçtiğimde; "yeni bir dünyaya hoş geldin" dedim, içimdeki kıza..


 



19 Mart 2013 Salı


“Huzursuzluk değil bu. Tanımlanması güç bir boşluk duygusu. Biten ama ne olduğunu ve yerine neyi koyacağımı iyi bilmediğim bir şeyden dolayı duyduğum şaşkınlık. Derin hüzün. Belli belirsiz bir yavanlık var hayatımda, bir solgunluk. İçimde bir düşman barınıyor ama nedir, kimdir o, bilmiyorum.”
İnci Aral - İçimden kuşlar göçüyor


16 Mart 2013 Cumartesi


Garip, artık havlular bile tek kişilik.




"Doğru yada yanlış...
Yaşadıklarımın verdiği buruk tecrübelerle daha mesafeli olmayı öğreniyorum.
Belki de korkak...
Ne zaman kaçmalıyım acıdan?
Ne zaman yaklaşmalıyım aşk'a?
Acıya mı alışmalıyım, yoksa aşk'a mı?

Aşk ve acı birbirine benzer.

Varken ne acıya, ne de aşka alışamazsın.
Tam alıştığını hissettiğin anda da ikisi birden yok olurlar.
Bir hikayede karakterlerin her biri kendini gerçekleştirmek ister ama birinin gerçekleşmesi öbürünün yok olması demektir.
Bu böyledir ve başka türlü de olamaz.
Birine karar vermek, diğerini kaybetmek demektir!..

Bu solgun yüz, donuk dudaklar... 

Dünya daha mı ağır aksak dönüyor?
Sanki yedi cihana yayılmış bir durgunluk hakim yeryüzüne.
Peki bu sakin, heyecansız, sadece damarlarıma kan pompalayan kalp.
Bedenim karanlık, çıkışı olmayan bir hapisane gibi geliyor.
Ne için, kimin için yıpranıp gidiyor yaşamım?

Peki bu sessizlik, bu duruş neyin ifadesi?

İçinde durduramayacağını bildiğin bir çoşkunun, patlamasından mı korkuyor yüreğin?
Bu patlamadan mı koruyosun, ikimizi?
Ya da gücün mü yok koşup beni kollarının arasına almaya?
Neden dansımızı yapmıyoruz?
Neden duruyosun?"

Seçmek ve seçimin sonuçlarına katlanmak...
Seçimler zordur. Düzeni olduğu gibi sürdürmekse imkansızdır.
Herkes içinde bulunduğu o tanımlı, güven dolu ortam sürüp gitsin ister.
Ama bir gün biri gelir ve...
Ve kaçınılmaz olan gerçekleşir.
Dünyanın düzeni böyledir.
Sürekli sınanır insan ve ilişkiler.
O biri hep gelir.
Bazen..
Bazen de o biri sen olabilirsin.

- "O zaman sorması gerekmiyor muydu,belki istediği cevabı o da verecekti?"

- "Kelimeler en başarılı olduklarında bile aciz kalan sembollerdir. Soruya gerek yok, cevaba da. Dil yetmez anlatmaya."


Adı asla sorulmayan,biliniyorsa söylenmeyen görülmeyen ne olduğu nerede olduğu bilinmeyen kadın.
Görülmeyi bile haketmeyen kadın.
Kimsenin tanımadığı ama herkes için yara olan hiç akıldan çıkmayan:
O Kadın..

- "Peki bunu değil de diğerini seçseydi hayatı çok mu farklı olurdu?"
- "Evet..Farklı olurdu ama sadece öyküsü..Bunu yaşayacağına öbürünü yaşamış olurdu."
- "Yani?"
- "Yani sonuç seçimler hep aynıdır: Acı. Her neyi seçersen seç seçemediğin hep üzüntü kaynağı olacaktır. Aklın hep o seçemediğinde kalacaktır. O seçemediğini seçmiş olsaydın yine bana bu soruyu soracaktın. Hayatta her şey % 50'dir. Aklınla davransan yüreğin, yüreğinin sesini dinlesen aklın sana bu soruyu hep soracaktır. Seçemediğin hep acı verecektir. Bu sabit. Acı hep olacak."
- "Bu kadar mı umutsuz yani, güzel bir yanı yok mu bu seçimlerin?"
- "Olmaz olur mu var. Acını seçmekte özgürsün!"



* O kadın filminden

Nedendir bilmem ama birbirinin beğenmedikleri özelliklerine asfalt döken bireyler olmaktan kurtulamıyoruz.
Görmek, duymak, dokunmak istemediklerimizi ya yamalamaya çalışıyoruz ya da üzerini tamamen kaplamaya.


25 Aralık 2012 Salı


"sen benim için, perilerin de elinin kalem tuttuğunun kanıtısın" 
dedi kadın :)

24 Aralık 2012 Pazartesi


Her şey düşmekle başladı. 
Rahme düştük, 
Aşka düştük, 
Derde düştük,
Ayrı düştük..

Bizler yürümeden önce bile düşmeyi öğrendik. 
Artık kalkarken ağlamıyoruz

7 Aralık 2012 Cuma


Gelecek olana, yani sana..

Koynunda yarınlarım var!

Kendisine koyduğu kuralların ağırlığı altında ezilen her insan gibi bakıyordu gözleri.. 
Gözkapakları düşük, 
Bakışları uzak!



Gelecek olana, yani sana.
Adı, alnımın tam ortasına bağdaş kursun! 
Daha ne isterim.

'içimde bir çocuk var ve sende onun bayram sabahısın' 
dedi adam.

6 Aralık 2012 Perşembe


gereksiz samimiyet, soru sormadan verilen cevaba benziyor.


üzerimizde tozlu birikintiler... 
Halı altı yerine, birbirimize serpiştirmişiz sanki.

4 Aralık 2012 Salı


Birbirimizi uzun zamandır görmemiştik 
ve sanki elleriyle kolları yokmuş gibi uzak durup, sarılmıyordu. 
Ne diyebilirdim ki, 
"eyvallah"

Tüm köşe başları tutulmuştu.
Bize ait bir köşe bulamadan, 
ortalıkta yaşadık diye miydi tüm bu olanlar?